Bildiriler

LGS ve YKS Üzerinden İtibar Suikastı ve Yönlendirilen Algı Operasyonlarına Dair

Son günlerde Liselere Geçis Sistemi (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) üzerinden ortaya atılan bazı iddialar — açıkça yalanlanan ve belgelerle çürütülen örnekler olmasına rağmen — başarıyı, emeğiyle elde eden öğrencilerimizi, onların fedakâr ailelerini ve eğitim kurumlarımızı hedef alan organize bir linç kampanyasına dönüşmüştür.

Bu yaşananlar, basit bir yanlış anlaşılma ya da bireysel bir hata değil; kökü ideolojik ön kabullere dayanan, bilinçli bir itibar suikastı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

 Eğer bu çevreler gerçekten samimi olsaydı, yıllardır eğitim sistemini zayıflatan temel sorunları gündeme getirir, şu soruları tartışmaya açarlardı:

  • Neden eğitim yalnızca sınavlara indirgeniyor?
  • Türkiye nasıl bir “sınavlar ülkesi”ne dönüştü?
  • Müfredat ve öğretmen emeği neden test ekonomisinin çıkarlarına kurban edildi?
  • Okullar nasıl asli işlevini yitirip sınav merkezine dönüştü?

Bu soruları dile getirmelerini beklemiyoruz; çünkü yangını çıkaranlardan şimdi itfaiyecilik yapmalarını istemek, hem akla hem vicdana terstir. Materyalist zihniyet, yanlış tarih anlatısı, zorunlu eğitim dayatması, müfredat tekeli ve merkezi sınav sistemi gibi eğitimdeki sömürü araçlarının arkasındaki kurucular ve koruyucular, hâlâ bu düzenin görünmez muhafızlarıdır. Kimileri bu yapının doğrudan mimarı, kimileri ise değişim tekliflerine gösterdikleri dirençle onun bekçiliğini üstlenmiştir. Dolayısıyla, memleketin hayrına yönelik önerilere bu çevrelerden çözüm odaklı bir yaklaşım beklemek, çöl ortasında serapla susuzluk gidermeye çalışmak gibidir.

Nitekim “zorunlu eğitimle” ilgili , raporumuzun ortaya koyduğu eleştirel tespitler, bazıları için neredeyse bir tür dokunulmazlık alanına yönelmiş bir “saldırı” gibi algılandı. Biz de bu vesileyle, söz konusu refleksleri dikkate alarak yeni bir değerlendirme metni daha kaleme aldık. Bu yeni rapor, yalnızca bir cevap değil; aynı zamanda meselenin felsefi, pedagojik ve sosyolojik boyutlarını derinlemesine ele alan ve zorunlu eğitime bir an önce çözüm bulunması gerektiğine dair güçlü bir çağrıdır.

⤴️ Konuya ilişkin değerlendirmemiz (rapor) bağlantıda yer almaktadır .

Bu da bozuk yapının kimlerce sahiplenildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu kesimin bugün kalkıp “sınav sistemi yanlış” demeleri ise, kendi yaptığı binaya “bu bina çarpık” diyen bir müteahhitle karşılaşmak gibidir: Ne samimi ne de inandırıcıdır…

Zira bu zihniyet, ülkenin menfaatine olan her adıma karşı adeta yapısal bir alerji geliştirmiştir. TOGG’u montaj, İHA’yı hayal, SİHA’yı reklam sanan; yerli ve millî her değeri inkâr eden bu anlayışa göre, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir ülke, onlar için neredeyse bir tehdit senaryosudur. Eğitimde atılacak yapıcı ve yenilikçi adımlar da bu tehdidin bir parçası gibi görülmektedir. Maarif Modeline yönelik saldırıların asıl gerekçesi de budur: Kurdukları statükoya alternatif bir yapının oluşmasını istememeleri.

Eğitimde olduğu gibi, diğer tüm alanlarda da köklü ve yerli bir dönüşümün önündeki en büyük bariyer, aslında bir yapısal sorundan ziyade bir zihniyet sorunudur. Bu zihniyet, değişimden korkan, yerli olanı küçümseyen, dış referansları tek geçer akçe sayan bir anlayışın adıdır. Şüphe yoktur ki, bu sömürge zihniyeti aşıldığında Türkiye sadece ayağa kalkmakla kalmayacak; kendi aklıyla yürüyen, kendi değerleriyle konuşan ve kendi kavramlarıyla düşünen bir medeniyet atılımına yelken açacaktır.

Sahici bir muhasebeye ve yapıcı diyaloğa kapalı olan bu çevreleri kendi polemikleriyle baş başa bırakarak, kısa süre önce tamamladığımız “Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu” başlıklı çalıştay ve sonuç raporuna bu yüzden dikkat çekmek istiyoruz. Bu rapor, yalnızca bir belge değil; ortak aklın ürünü, gerçekçi bir reform çağrısı ve vicdani bir eğitim tasavvurunun ifadesidir. Aynı zamanda, Türkiye’nin eğitim alanında son yıllarda gerçekleştirilen en kapsamlı ve çözüm odaklı buluşmalardan biri olarak kayda geçmiştir.

Sonuç raporunun tamamına bağlantıdan ulaşabilirsiniz

“Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu” Çalıştayı, alanında uzman 100’den fazla eğitimcinin katkısıyla bir ayı aşkın süre boyunca kolektif akılla şekillendirilmiştir. Bu yoğun emeğin ürünü olan rapor, ölçme ve değerlendirme sistemine dair yerli, gerçekçi ve bütüncül çözüm arayışında olanlar için kıymetli bir yol haritası sunmaktadır.

Raporumuzda açıkça ifade edildiği gibi, eğitim sistemine mana, yön ve şahsiyet kazandırılamadığı sürece elimizde kalan tek şey; çocuklarımızı bir yarış pistine sokan, ruhu örselenmiş mekanik bir sınav düzeni olacaktır.

Yine raporda bir çok defa dikkat çekildiği gibi, eğitimi, testlerden ve sınavlardan ibaret hâle getiren ve gölge-paralel müfredat doğuran mevcut merkezi sınav sistemine dayalı yapı acilen ıslah edilmelidir. Aksi takdirde kötü niyetli insanların elinde krizlere vesile olmaya devam edecektir.

LGS ve YKS gibi merkezi sınavların  alternatifi ve çeşitlendirilmiş olmaması ve tek merkezden hazırlanması  yapılan reformalarla dinamizm kazanmış eğitim sisteminin eksik kalan tarafıdır.  Artık bu milletin çocukları tek bir sınavla değil süreç ve durum temelli olacak şekilde çok boyutlu bir ölçme değerlendirme yaklaşımıyla yetiştirilmelidir. Bu yaklaşımı temel alan eğitim kurumlarındaki iklim çocuk ve gençlerimiz hayata hazırlanmalıdırlar. Gerçek hedef, sınava hazır bir genç yetiştirmek değil hayata hazır bir insan yetiştirmektir.   

 📌 LGS Tartışmaları Üzerinden Başarıya Saldırı: İdeolojik Bir Manipülasyon

LGS sınavı üzerinden birçok bilgi kirliliği ve dezenformasyon içinde yürütülen tartışmaları hayretle izlemekteyiz. Bu saldırıların temelinde, artık başarısı görünür hâle gelen İmam Hatip Okullarının başarısının hazmedilememesi yatmaktadır. Özellikle Proje İmam Hatip Okullarının ortaokuldan liseye uzanan yapıları, üniversite kampüsü kalitesindeki fiziki imkânları, donanımlı öğretmen kadroları ve nitelikli öğrenci profili güçlü bir sinerjinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. 

 🧠 Maarif Modeli: Teknik Değil Zihinsel Bir Devrim

Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin şahsında somutlaşan yoğun medya ve sosyal medya saldırıları, yüzeyde bireysel hedeflemeler gibi görünse de arka planda daha derin bir reform karşıtlığının ve zihinsel bir vesayet direncinin işaretlerini barındırmaktadır. Eleştirilerden öte, açık bir linç kampanyasına dönüşen bu süreç, aslında Türkiye’nin maarif alanında yerli ve milli bir dönüşüm yoluna girmesini hazmedemeyen çevrelerin topyekûn bir karşı hamlesi olarak da okunabilir. Buna şaşırdık mı?  Hayır. Zira bu ülkenin insanının özgün başarısına düşmanca muhalefet eden gedikli bir zümrenin, formatlı muhalif bir zihniyetin varlığı bilinmektedir.

Uygulamaya konulan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, salt teknik bir müfredat güncellemesi değil, bir zihniyet değişiminin, bir medeniyet perspektifinin, bir kültür ve kimlik inşasının başlangıcıdır. Bu model, yıllardır eğitim sistemine dışarıdan empoze edilen; köklerinden koparılmış, evrensellik kisvesi altında dayatılan yabancılaşmış müfredat anlayışına karşı yerli bir alternatif geliştirme iddiasını taşımaktadır.

 Tam da burada, yapılan sistemli ve yoğun saldırıların asıl nedeninin, modelin teknik içeriğinden ziyade,  temsil ettiği zihinsel dönüşüm olduğunu belirtmek gerekir.

📝 Sayın Bakan’ı LGS üzerinden eleştirenlere açık çağrıda bulunuyoruz:

Bu ülkenin çocuklarının geleceği tek bir sınava endekslenemez. Merkezi sınav sistemleri, artık ne pedagojik açıdan savunulabilir ne de toplumsal ve ahlaki bakımdan sürdürülebilir durumdadır. Bu yapay ve acımasız rekabet ortamı, hem çocuklarımızın ruh sağlığını zedelemekte hem de eğitimin gerçek niteliğini gölgelemektedir.

Sayın Bakan’ı yalnızca LGS sınavı üzerinden eleştirenlere bir çağrımız var:
Eğer gerçekten samimiyseniz, eğitimin asıl sorunlarını gündeme getirin. Gelin, eğitim sistemimizi adaletli, güvenilir, yerli ve insani değerlere dayalı bir ölçme-değerlendirme anlayışıyla yeniden inşa etmek için birlikte çalışalım.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle bütünlük içinde tasarlanmış, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir sınav sistemini birlikte kuralım.

Ama çağrımız bundan daha derin ve köklüdür: Başarı anlayışımızı yeniden düşünmek, hatta kökten dönüştürmek zorundayız. Çünkü eğitimde gerçekten mesafe almak istiyorsak, öncelikle mevcut başarı ölçülerinin dar ve sığ kalıplarından çıkmamız gerekiyor.

Bugün başarı denildiğinde; fazilet değil menfaat, hak ve adalet değil rekabet ve güç, tevazu değil kibir ve gösteriş anlaşılıyor. Bu anlayış, insanı insan yapan değerleri zayıflatıyor, bireyi sadece kendi çıkarına odaklayan bir bencillik düzeni oluşturuyor. Oysa gerçek maarifin hedefi; güzel ahlak, sağlam karakter, topluma fayda ve yüksek bir ruh terbiyesidir. Bu iklimde, maarifin özü zayıflamaktadır.

Bugün “nitelik” yalnızca diploma, makam, unvan ve kazançla ölçülüyor. Oysa bizim medeniyetimizde gerçek başarı; tevazu, hizmet bilinci, adalet, edep, hayâ, merhamet ve hakikate bağlılıkta aranır.

Sınav odaklı bu yapay başarı düzeni, eğitimi bir eleme-sıralama aracına dönüştürüyor; hayatı bir yarış pistine, okulu ise sadece sınava hazırlık merkezine çeviriyor. Bu anlayış, maarif değil; mekanik bir seçme sistemidir.

 Gelin, insanı sadece “başarıyla ölçülen” değil; “olgunlaşan, ahlakla bütünleşen, güzelliği kuşanan ve hayra hizmet eden” bir varlık olarak gören köklü bir maarif anlayışını birlikte inşa edelim.

Ancak bu dönüşümün ilk adımı, öğretmenle başlamalıdır. Çünkü gerçek dönüşüm, öğretmeni yeniden yetiştirmekle mümkündür. Geçmişimizin âlim ve ârif insan yetiştiren köklü birikiminden ilhamla, evvela öğretmeni yetiştirecek bir sistemi birlikte kuralım.

Ve artık vakit kaybetmeden; sadece bilgi yığınlarını ölçen değil, ilim ve irfanı, şahsiyet ve hikmeti esas alan yeni bir ölçme-değerlendirme sistemine geçelim.

Sonuç olarak eğitimci uzmanlarla birlikte hazırlanan bu ortak bildiriyi kamuoyuna sunuyoruz:

İndirmek için tıklayınız.

Editör: Prof. Dr. Osman Çakmak – Maarif Platformu Başkanı

Bildiriye Katkı Sunanlar:  Dr. Abdullah Eker – Eğitim Fakültesi, Balıkesir Üniversitesi, Dr. Ahmet Kılıç – Öğretmen, yazar,  Öğretmen, Gaziantep. Asuman Sadıkloğlu – Eğitim uzmanı, yazar, İstanbul.  Prof. Dr. Dursun Ali Tokel – Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul.  Dr. Fatih Çelikel – Öğretmen, Kayseri.  Fatih İşgören  –  ASKON Eğtim Sektör Başkanı, Mustafa Canıtez – Eğitim Uzmanı, Ankara.  Dr. Osman Dursun – Tıp Doktoru, İstanbul.  Prof. Dr. Osman Çakmak – İstanbul Rumeli Üniversitesi, İstanbul.   Serdar Süreyya Dalka – Eğitim Uzmanı, İstanbul. Tahsin Gülhan – Yönetim Danışmanı, İstanbul

Başa dön tuşu