Basında Maarif

Doğru Soru Sormanın Özellikleri ve Eğitim

Yazarımız Uğur Canbolat, Tenha Sohbetler isimli röportajlar serisinde bu hafta Doğru Soru Sormanın Özellikleri ve Eğitim konusunu Maarif Platformu başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için konuştu.

Maarif platformunun kuruluş manifesto ve misyonuna baktığımızda eğitim ve bilim dünyamızın sorunları için bir “tavsiye/öneri“ ve “fikir” merkezi olarak faaliyet göstereceği ifade edilmektedir   Maarif Platformunu niçin kurdunuz?

-Niçin kurulduğumuzu tek bir kelime ile özetleyebiliriz. Eleştirel düşünceyi ihya için şuur oluşturmak…  Şahıslara bağlı yapılardan kurtulup ortak akıl etrafında toplanmayı esas alan anlayışı diriltmek…  Şahıslara bağlı yapılar olunca akvaryum darlığında kalıyorsunuz. Halbuki ortak akıl sizi okyanusla buluşturuyor, sorunlara kolayca çözüm bulabiliyorsunuz. Dikkatleri soru ve sorun çözmeye yöneltmek istiyoruz.  Çocuklarımız okullarda kurslarda harıl harıl cevap çözüyorlar. Baştan sona tüm Türkiye ve eğitimin tek bir amacı var gibi görünüyor: Ferdi bilgiyle yüklenen nesne konumuna indirgeyen bu yapı başkalarına muhtaç insan yetiştirmenin aracı oluyor. Halbuki öğrenciyi bilgiyi üreten özne konumuna çıkmamız lazım.  Bunu yolu da soru sormayı ve sorgulamayı bilen insan yetiştirmekle mümkün.

Topluma soru sormayı ve sorgulamayı unutturan bir eğitimden kurtulmayı hepimiz istiyoruz. Ama çözüm yolunu gündeme getirmiyoruz. İlk defa sizin alışık olmadığımız konseptle doğru soru soran konusunu yüksek sesle dile getirdiğinizi görüyoruz. Bu eğitimin “sorma düşünme itaat et” gibi anlayışları benimsetmek için ikame edildiğini söyleyebilir miyiz?

-Merkezi sınavlar hayatın en önemli gerçeği haline gelmiş olması bunun en büyük bir göstergesi.  Türkiye’ye yeni bir ad versek “sınavlar ülkesi” diyebiliriz. Okullarda Milli Eğitimin müfredatı yerine paralel ve gölge müfredatlar hükmediyor. Orta öğretimde MEB değil ÖSYM’nin müfredatı dikkate alınıyor. Sadece MEB’de değil Yüksek Öğretimde de benzer durum var. TUS, KPSS gibi sınavlar yüksek öğretimin yerini alıyor.  Bilgi felsefesi ve bilginin dereceleri konusunda korkunç bir yanılgı içindeyiz. Hayatta işe yaramayacak malumatı bilgi sanıyoruz.  

Nobel ödülü almış bir fizyoloji profesörü (Vermon) için şöyle bir hikaye anlatırlar: Öğrenciler, ödülden sonraki ilk derste, hocaya öyle sorular sormuşlar: “Fizyoloji alanında bu ülkede (ABD) bunca bilim adamı var. Niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik ne?”

Profesör gülümseyerek şu cevabı vermiş: “Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, “Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi?” diye sorarlardı. Benim annem ise, “Söyle bakalım, bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?” diye sorardı.

İşte beni farklı yapan bu oldu. Her zaman diğerlerinin sormadığı soruları sordum ve hayatım boyunca da sormaya devam ettim.  Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir!”

Devamı için tıkla:

https://www.istiklal.com.tr/dogru-soru-sormanin-ozellikleri-ve-egitim

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu