Basında MaarifMaarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri

Çalıştay Tarihi Bir Görev Yaptı

Büyük Uyanış için Maarif Düşüncemiz Projesi

Tarihi  toplantı, 29-30 Haziran 2024 tarihlerinde Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA)-İstanbul Yerleşkesi’nde gerçekleştirildi.  Toplantıyı Maarif Platformu organize etti. Millî Maarif Kitap Serisi Projesinin ikinci ürünü için Türkiye’nin birçok bölgesinden bilim adamı ve araştırmacılar bir araya geldi. Pojenin ikinci ürünü olan Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri II isimli kitapta (kitabın II. Cildinde) yer alacak filozof ve alimlerin eğitime dair fikirleri sunulan bildirilerle müzakere edildi.

Çalıştay kapsamındaki panellerde, sunulan bildiriler ve yapılan müzakerelerde Yusuf Has Hacib’ten Ahmet Yesevi’ye; İmam Gazali’den İbn-i Arabi’ye; Mevlana’dan Yunus Emre ve Attar’a; Kindi, Sühreverdi, Nizamül Mülk’e kadar dünya bilim ve düşünce tarihine mal olmuş birçok düşünür ve âlimin maarifle ilgili tespit ve yaklaşımları masaya yatırıldı. Diğer yandan Nurettin Topçu ve Bediüzzaman gibi yakın dönemde Doğu’yu da Batı’yı da iyi bilen mütefekkirlerin fikirleri de gündeme getirildi. 

Konunun daha iyi anlaşılması için konuya sorularla devam ediyoruz.

– Çalıştaya kimler katıldı?

Toplantı, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürünün, çeşitli üniversitelerimizden rektörlerin, milletvekillerinin, Cumhurbaşkanlığı Eğitim Öğretim Politikaları Kurulu üyesinin,   eğitim bilimcilerin, akademisyenlerin, öğretmen ve okul idarecilerinin ve çeşitli STK temsilcilerinin katıldığı ve çok yönlü paydaşların buluştuğu bir bilim şöleni halinde geçti.     

Toplantı, TÜGVA Genel Başkan yardımcısı Selim Özaltun,  Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Bayram Özer ve protokolde yer alan diğer konuşmacıların kısa sunumları  ile başladı.   Rektör Yücel Oğurlu’nun  başkan olarak yer aldığı 1.  oturumda davetli  konuşmacılar; Tahsin Görgün, Kemal Tekden, Ömer Özyılmaz, Burhan Akpınar hocalarımız sunumlarını yaptılar. Sosyal aktiviteli kapanış oturumu ile toplantı iki gün sürdür. Çalışmanın sonuçları bir rapor halinde kamuoyu ile paylaşıldı.

www.maarifplatformu.com/maarif-dusuncemizin-kuramsal-temelleri-calistay-2-on-raporu/

İstanbul’daki çeşitli üniversiteler yanında Ankara, Balıkesir, Diyarbakır, Elazığ, Batman, Eskişehir, Iğdır, Erzurum, Kayseri,  Samsun, Urfa’dan katılan  eğitim bilimci akademisyenler çalıştayda sunumlarını yaptılar; müzakerelerde bulundular.
Çalıştay   basının değişik kademelerinde  haberlere konu oldu.  Köşe yazarları  konuyu değerlendirdi. Gazetelerde tam sayfa manşetten değerlendirme ve haberlerde yer aldı.

-Diğer sorularımıza geçmeden önce  bu projenin birinci cildi konusunda bilgi verir misiniz?
Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri” isimli kaynak kitap 30 akademisyenin çalışmasıyla yayınlandı. Uzman isimlerin titizlikle ele aldığı kitabın temel amaçlarından biri yerli ve milli maarifle ilgili temel dayanakları döşemek, insan ve bilgi tasavvurunu ortaya çıkarmak. ‘Eğitimin, evrensel boyutları olsa da, temel fikir ve felsefi boyutları ithal edilemez, ancak üretilir” felsefesiyle yola çıkılan çalışmada Editör kurulu üyeleri olarak Prof. Dr. Burhan Akpınar, Prof. Dr. Behçet Oral ve Prof. Dr. Bayram Özer yer alıyor. Milli ve manevi duyarlılığı olan arkadaşlarımız bir proje yaptı. Projede çalışanların büyük çoğunluğu üniversitelerin eğitim fakültelerinde çalışan akademisyenlerden oluşmaktadır.

– Bu çalıştayı önemli kılan nedir?
Okullarımızdaki eğitim felsefesi ilerlemecilik, pragmatizm, yapısalcılık üzerine kurulmuştur, terlemeden çabucak zengin olmak isteyen, köşeyi dönmek isteyen insan yetişiyor. Kutsalları, değerleri, ahlakı önemsemez. Bizdeki eğitim sistemi materyalist ve seküler. Allah’ı yok sayıyor. Kâinatın sahibini söylemiyor, inkâr ediyor.

Her şeyden önce eğitim sistemimizi millet olarak biz tasarlayıp kurmadık. Bu eğitim sisteminin dünya görüşü, eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile; vizyonu, müfredatı ve ders muhtevaları ve yöntemleri ile bizim  değerlerimizi dışlayan bir anlayışla kurulmuş bir sistem.    

Bu sorunlar ortada iken, bunları görmezden gelip, bu eğitim sistemini geliştirme/güçlendirme çalışmaları yaptık. Bize rağmen, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak için kurulmuş olan bu sistemin daha da güçlendirdik. Böyle olunca eğitim fabrikası   inancı, tarihi, kültürü ve milletinden kopuk, gayr-i milli olarak yetişen ürünler ortaya çıkarmaktadır.  Geçen yıllar bu şekilde heba oldu. Bu temel sorun görülmeyince şimdiye kadar yapılanlar, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak isteyenlerin işine yaradı. 

Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri projesinin  en önemli bir çıktısının Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin içini doldurmak olacağını düşünüyoruz. Kısaca MAARİF DÜŞÜNCEMİZ projesi adını verdiğimiz   bilimsel çalışmalar dizisinin sunduğu fırsat ve imkanlar, açılan yeni ufuk bizi heyecanlandırıyor.   Bu proje büyük bir uyanışa vesile olabilir.

-Niçin ve nasıl?

Bu çalışmalarla sahip çıkmadığımız, bize unutturulan düşünce hazinemizi tekrar gün yüzüne çıkarılmaktadır. Bu düşünce hazinemizle 21. yüzyılın maarif modelini pekala inşa edebiliriz dediler ve bu uzun soluklu yola koyuldular .

Biz büyük bir medeniyetin mensubuyuz. Bunu tekrar inşa edebiliriz. Mensup olduğumuz bir ilim, kültür ve medeniyet dünyası var. Bizler köksüz ve sahipsiz değiliz. Çok derinlere inen sağlam bir medeniyete beşiklik etmişiz. Fakat yüzyıllardır bu medeniyet görmezden gelindi. Hakkı yenildi ve aşağılandı. Bütün yaptıkları da elinden alındı ve ona zulmedildi.

-Bilimi kendimize mal etmek, kendi referans sistemlerimizi kurma  ihtiyacı var. Bu projenin bu ihtiyaca karşılık olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

Burada bir yanlış anlamanın önüne geçmek istiyoruz. Konu evrensel muhtevadan vazgeçilmesi değil, bu muhtevanın yerli ve milli kapta ve ahlaki kalıpta sunumu anlamındadır. Bu sunumda iletişim ve aktarma dili, Darwinist, Pozitivist ve seküler tortulardan mutlaka arındırılması ihtiyacıdır.  Eğitim sistemine içerden ya da dışarıdan sızan demokratik ve pedagojik olmayan müdahalelere; özellikle ders kitaplarında ve müfredatta hâkim, üstü örtülü inkâr diline son verilmesidir.

Bilim sizin kültürünüzün, inandığınız değerlerin, ekonomi­nizin, sanatınızın emrinde olacak. Bilim evrenseldir,   ama hedefleri millidir. Gençlere “ithal” bilimi okutarak  memlekete faydalı olmasını beklemek bir yanılgıdır ve bu yanılgı onlarca yıldır devam ediyor.

İnsanımız bilimler tarihindeki muazzam yerlerini bilmedikleri  veya yanlış bildikleri için Avrupalılar karşısında büyük bir aşağılık duygusu içinde.. Amacımız ecdadımızın maarif, mektep ve muallim  tarihindeki muazzam yerlerini göstermek ve öğretmektir.

Kendi kültürünüzle  yetiştiğinizde “büyük” düşünebiliyor­sunuz. O takdirde kendi toplumunuzdan mucit insanlar, büyük sanatçılar çıkarabiliyorsunuz. Kendi milli üniversitenizi kurabi­liyorsunuz, dünya çapında üniversiteleriniz oluyor.

Sorun şu: Engellerden dolayı yerli ve milli olamadığımızdan taklit ve kopya “karikatür taklitleri” ortaya çıkıyor. Kimliğinizi bulmamışsanız, aşağılık kompleksi sizin büyük düşünmenize engel oluyor. Bu eziklik içinde Batı kolayca kendi sistemini da­yatıyor size. Kimliğinizi bulmadan kalkınmak hayal. Önce “ken­diniz” olacaksınız. Kendi kimliğinizi bulacaksınız. Sağlam bir bünyeniz olacak.

Burada bizi, çalışmalarımızla örtüşmesi itibariyle de sevindiren durum var: Milli Eğitim Bakanlığının Yeni Müfredat çalışmalarında;   Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinde “İnsan-ı Kâmil”, “Yetkin ve Erdemli Birey”, “Maziden Atiye Köprü”, “Bütüncül Eğitim”, “Kalp”, “Ruh” gibi bize ait kavramlar, modelin teorik dayanaklarını ve amacını teşkil ediyor olmasıdır.

Birkaç asırdır uyuyan, uyutulan ve uyuşturulan insanımızın uyanmasıyla talep edeceği, 21. Yüzyıla ait milli bir eğitim sistemi tesis etmenin güçlüğünü biliyoruz.  Ama imkânsız değildir. Ve bu imkan bize, yaşayan eğitimcilere vebal yüklemektedir. Bu millete borcumuzu ödemek, bu vebalden kurtulmak için derdi millet,  davası ümmet ve insanlık olanların harekete geçmesi lazımdır. Bütün boyutlarıyla milli olan bir eğitime giden bu yoldaki harekette ilk basamak, yerli kavram ve kelimeler üretmek olmalıdır. Zira eğitimin amacı, meşruiyet zemini, zaruret sebebi, öznesi ve nesnesi olan insan, kelimelerle konuşsa da, kavramlar (mefhum/mahfum, concept) ile düşünür. Dolayısıyla bir tarafıyla kavramlar bilimi olan eğitimde milli teori (kuram, nazariye), ilkeler (prensip, umde), model, strateji, yöntem ve teknikler vaz etmede, birinci adım, kavramlardır. Çünkü bunlar kavramlarla inşa edilir. Bu itibarla, bu kitap projesi milli eğitim sistemi, kuramı, modeli tesis etmeye niyet etmiş kadirşinas eğitimcilerimize, “malzeme” temin etme amacındadır. Bu malzemeleri bir araya getirip, sistem haline getirmek bilahare inşallah.

Konuyu biraz daha açarsak gerek sizin proje ve/veya diğer benzer projelerin Milli Eğitimin modeline katkı süreci nasıl işleyecek? Bu iş nasıl olacak? 

Durum şu ki milli ve manevi duyarlılık, genel geçer ilmi ve usul esasında köklü bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Öncellikle yabancı bir eğitim sistemi ve müfredatının tasallutuna maruz kalmış bir milletin çocukları olduğumuzu hatırlatmak isterim. Seküler mantık ve mentalitede yer bulmuş mevcut mahsurlu eğitim sisteminin her yönüyle gözden geçirilip değiştirilmesi gerektiğini de dikkatlere arz ediyoruz.

Konuyu mercek altına alınca şunu görüyoruz: Filozof ve alimlerin insan, bilgi ve topluma dair fikirlerini analiz edince iki asırdır peşinden koştuğumuz Batı pedagojisinin eğitim sisteminin temelini teşkil eden felsefe ve modelleri dikkatlice inceliyoruz. Bunların önemli bir kısmı, hatta büyük kısmı bize ait, bizden alınmış olduğu görülmektedir. Batı, kurduğu “oryantalizm” disiplini ile bizi yıllarca inceleyip, medeniyet kodlarımızı çözüp, bunları almış ve kendi rengine büründürerek bir pedagoji tesis etmiş. Aslında batıdan almaya çalıştığımız pedagoji, kaybettiğimiz, unuttuğumuz ya da bize unutturulan düşünce sistemimizin ürünüdür.

Sözün özeti biz bu proje ile  fikri ve kültürel dünyamızın esasını teşkil eden bilimde ve maarifte öncü düşünürlerimizin maarifi oluşturan insan, bilgi, toplum, alem, varlık, ahlak gibi bileşenlere dair serdettikleri fikirleri yeniden keşfediyor ve bunu yazılı hale getirip kayıt altına alıyoruz.

-Müfredatın yeniden yapılanması ve  ders kitaplarının yeniden yazımında  rehber olacak  ve kaynaklık edecek kavramlar  ve esaslar için ilk defa ilmî çalışmalar yapıldığını;  konunun  ilk defa bilim platformlarına indirildiğini söyleyebilir miyiz?  

Çalıştaya sunumu ile katılan ve  aynı zamanda  oturum başkanlığı da yapan Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikalar Kurulu Üyesi Ömer Özyılmaz hoca benze şeyi ifade etti. “Bu proje ile müfredat meselesi ilk defa ilmi zemine taşınmış oluyor; netice alınacağına dair ümidim kuvvetli” dedi.  Kendisinin koordine ettiği bir proje var: Benim de içinde yer aldığım bir ekiple öğretmen çalıştayları düzenleyerek öğretmenlik meselesine ilmî platformlarda çözüm arayışlarını sürdürüyor.    

Geçmişle olan bağlantıyı koparmak için tarih kitaplarında bilinçli olarak dezenformasyon yapılırken, nesiller geçmişine adeta düşman  olarak yetiştirildi. Tarihi olaylar gerçek dışı olarak anlatıldı. Bundan bilim ve eğitim tarihi de nasibini aldı. Yalan tarihin neyi amaçlandığı belli. Yeni nesillerin tarihle olan bağlantısını koparmak ve kimliksiz hale getirmek… Gençlik arasında inançsızlık, kimliksizlik ve sorumsuzluk dalga dalga yayılıyorsa; aşağılık kompleksi umumi bir araz halini almışsa bunda, tarihi gerçeklere, kültür ve medeniyetimize, inanç ve değerlerimize ayna olamayan mevcut müfredatın payı büyüktür.

Maarifimizin Kuramsal Temelleri-1 kitabında yer verildiği gibi mevcut kaynaklarımız bilimsel deneyciliğin ve raporlamanın, ölçmenin temelinin Cabir Bin Hayyan tarafından atıldığına  yer vermez. Yine ders kitaplarımız bilimsel sorgulama ve bilimsel düşüncenin İbni Heysem’in sistemleştirip geliştirdiğinden; Farabi’nin varlık, bilgi, ahlâk felsefesine ilişkin görüşlerinin batıda ulaşılan seviyenin üstünde olduğundan da söz edilmez. ABD menşeli, çağdaş ve modern olarak nitelenen “öğrenci merkezli eğitim”in temelleri, çocuğa göre eğitim ve muhataba göre eğitim, anlayışlıyla John Dewey’den asırlar önce Farabi başta olmak üzere  ecdadımızın Batıya üstatlık ettikleri  yeterince bilinmez. Aynı şekilde Kindi’nin asırlar önce, bilimsel çeviri ve transferin metodolojisini oluşturup ve uyguladığına da Batı menşeli (çarpıtmalar ile beslenen) kaynaklarda yer verilmez.

İhvan-ı Safâ grubunun felsefeyle dini, akıl ile nakli telif etme konularında esaslar ortaya koyduğunu; bilgi felsefesi ve bilginin sınıflaması konusunu çağının ötesine taşıdığını ve Batıya bu konularda üstatlık ettiğini de son zamanlarda yapılan çalışmalardan öğrenmekteyiz. “Ben ancak öğretmen olarak geldim” diyen Hz. Muhammed’den irsiyet alan İhvan-ı Safa’nın vaz ettiği, öğrenme ve çevre prensipleri; öğrenmede tecrübe, öğretim ilkeleri de bunlara eklenebilir. Ne yazık ki, bugün tüm bunları Batı kökenli kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu muhtevanın oluşmasında kendi köklerimizden gelen  alim ve filozofların katkı sağladığı genellikle bu kaynaklarda gizlenir.

Klasik kaynaklarımız incelendiğinizde Kabisi’nin eğitim fıkhı/hukuku, öğrenci, veli, öğretmen ilişkileri ve hakları; öğretmen nitelikleri, sınıf yönetimi konularının bilimsel temellerini çok önceden ortaya attığını görüyoruz.

Göreceğiniz başka şeyler de vardır tabi. Modern Batı eğitiminin temellerini oluşturan “öğretim ilkeleri” ile gelişim ilkelerini ilk kaleme alan Gazali’dir. Öğretim ilkelerini, bugünküne oldukça benzer şekilde daha asırlar önceden ortaya koyan ise İbn-i Haldun’dur. Keza İbn-i Sina’nın, bireysel farklılıklara uygun eğitim verme anlayışını, öğrenme tarzlarına ve öğrenci özelliklerine uygun bir eğitim tarzını benimsediğini de görebilmekteyiz.

Bilindiği gibi Yusuf Has Hacib, eğitim yoluyla mutluluğun/saadetin kazanılmasının yollarını anlatmaya çalışmıştır. Diğer taraftan, Yusuf Hac Hacib’in, modern eğitimin icadı sanılan, “yaşam boyu öğrenme” ve “mesleki eğitim”e çok önceden el atmış; bunlara dair önemli ilkeler vaz etmiştir. Fahrettin Er-Razi’nin  günümüz eğitim sistemlerinin temel açmazlarından olan “insan yetiştirme sistemine” dair fikirlerinden haberimiz dahi yoktur.  Bugün eğitimin toplumsal görevlerinden olan, yaygın eğitim, halkı aydınlatarak sosyal sermaye oluşturmada, Ahi Evran ile Hacı Bektaş-ı Veli, Batılı meslektaşlarından yüzlerce yıl öndedir. Yine Mevlana’nın, Batı eğitiminin ana açmazlarından olan duyuşsal (duygu, kalp, his, hissiyat) ve ruhsal eğitime dair ilke ve uygulamalarından da haberimiz yoktur.

Önümüzde çok önemli ve bir o kadar zorlu bir süreç var. Yalan söyleyen tarihi doğrularla yer değiştirecek şekilde   ders kitaplarında ve ana bilimsel öğrenme kaynaklarının yeniden yazılması  ve yapılanması Milli Eğitimin asli vazifesidir.

(Devam edecek)

Kaynak : https://www.habervakti.com/calistay-tarihi-bir-gorev-yapti

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu