Maarif Düşüncemizin Kuramsal Temelleri-1
Yaklaşık iki asırlık bir buhran ve a’raf dönemini takiben, son birkaç on yıldır yeniden yüzünü gösteren ve Türkiye Yüzyılı olarak isimlendirilen millet uyanışının, şahlanarak çağa damgasını vuracak bir medeniyet ihdasına dönüşmesinde maarife (eğitime) düşen görev, bu medeniyeti kurup, taşıyacak milli ve yerli zihinleri inşa etmektir. Bu görev aslında bir kefarettir, zira Topçu’nun (2016) ifadesiyle, bizatihi bu a’raf halinin müsebbibi, kültür ve maarifteki buhrandır. Yerli ve milli zihin inşası, her şeyden önce tercüme ve taklitten mürekkep mevcut eğitim sisteminin topyekûn olarak ithal ve devşirme tortulardan sıyrılmasına bağlıdır. Çünkü uzun zamandır tercüme ve taklit bilgilerden (aslında malumattan) beslenen Türk Eğitim Sistemi, Yusuf Kaplan’ın tabiriyle epistemik kölelik (bilgi esareti) zincirlerini kırmadan, zihinlerdeki yabancı ve ödünç kavramları dönüştürmeden, yerli ve milli zihinleri inşa edemez. Nitekim Sokrat’ın ifadesiyle, önce kendi çalgınızı çalmalısınız, kendi çalgısını çalamayan ne başkasının çalgısını ve ne de başka herhangi bir çalgıyı çalar” (Tozlu, 2014). Yerli ve milli zihin inşası konusunda önceki nesillerin çabaları; konuyla ilgili yetişmiş yeterli ilim erbabının bulunmaması, siyasi ve sosyolojik zeminin müsaadesizleri ile zamanın ruhuna muvafık iklimin yakalanamaması gibi zahiri sebeplerle akim kalmıştır. Ancak önceki nesillerin milli maarifle ilgili ektiği tohumlar şimdilerde yeşermiş ve boy atmış gibi görünmektedir. Üstelik kaderin talih ve bahtımızı açtığı, zamanın ruhunun bizi çağırdığı günümüzde, maarif ile ilgili yetişmiş ciddi bir insan kaynağımız da mevcuttur. Dolayısıyla şimdi ihtiyaç, bunları bir araya getirecek heves, niyet ve iradeyi sergilemektir. İşte inşallah bir serinin ilk cildi olan bu kitap, böylesi bir heves, niyet ve iradenin yazıya yansımış halidir.
Bu kitabın temel amaçlarından olan yerli ve milli maarifle ilgili temel dayanakları döşemek, aslında bir insan ve bilgi tasavvurudur. Bunlardan maarifin sebebi, öznesi ve nesnesi olan insanın (eksik insanın) eğitime konu olan öncelikli boyutu, öğrenme makinesi olan beynidir. Bu beyin tabi ki bir bedenin parçasıdır. İnsanın beynini taşıyan bedenine ait fizyolojik ilkeler, insan bedeninin ortaklığına bağlı olarak evrenseldir. Dolayısıyla insan bedeni ve beyninin fizyolojik işleyişine dair bilgiler ithal edilebilir. Ancak bu beynin fizyolojik işleyişindeki evrenselliğe rağmen, ipucu, uyarıcı ve mesajlara anlam yüklemesi, büyük oranda yerli ve milli birikimin ürünü olan kültürle alakalıdır. Bu yüzden, eğitimin, evrensel boyutları olsa da, temel fikir ve felsefi boyutları ithal edilemez, ancak üretilir. Kaldı ki, eğitimin temel fikir ve felsefeleri ağırlıklı olarak içinde yeşerdiği kültürün mahsulü olup, kendisine hastır ve taklit edilemez. Olsa olsa, bunlardan, kendi ocağının ateşini tutuşturmak için yararlanılabilir (Tozlu, 2014). Dolayısıyla yerli ve milli bir maarifin tesisi için, insana dair fizyolojik bilgiler haricindeki evrensel sosyal ve kültürel fikirlerden istifade edilebilir, ancak başkalarının malı ve gerçekliği olan bu bilgiler olduğu gibi ithal edilemezler. Bunlar, kendi tarihi ve sosyal gerçekliğimiz ile mensubu olduğumuz medeniyet ve kültüre dayalı olarak üretilirler. Bunun
anlamı, yerli ve milli maarif ihdasında, insana dair evrensel fizyolojik bilgilerden yararlanılabilir ve ancak, sosyal ve kültürel bilgiler ise milletin mensubu olduğu medeniyet ve kültüre bağlı olarak üretilirler. Zira yerli ve milli maarif, milletin ruhu ve cihanın irfanı ile irtibatla mümkündür (Topçu, 2016). İşte bu kitap, böylesi bir arayışın çabasıdır. Yerli ve milli maarife dair heves, niyet ve iradeleri bir araya getirmeyi amaçlayan bu çaba, yolda düzelecek iyi niyetli ve mütevazı iddia ve bir arayıştır.
Evrensel boyutları olsa da, fikir ve felsefi dayanakları medeniyetimiz ve kültürümüz olan yerli ve milli bir maarifin tesisinde ilk adım, bunu mümkün kılacak kadim kavramlarımızı günümüze taşıyarak parlatmak ve bugüne dair yeni kavramlar üretmektir. Zira insan, kelime ve kavramlarla algılar, düşünür ve intikal eder. Dolayısıyla bu vatanın ve coğrafyanın lehine ve hayrına, iyi niyetli düşünce mahsulleri olan fikir ve felsefeler her şeyden önce, yerli ve milli kavramları gerektirir. Çünkü başkalarına ait yabancı, ödünç veya devşirme kavramlarla, özgün, milli ve yerli düşünmek mümkün değildir. Mümkün olan ise, gecikmeli de olsa, yerli vemili maarife giden yolun döşeme taşları hükmündeki yerli kavramları, tarihimize başvurup, gün yüzüne çıkarmak, asrın idrakine sunmak ve bunların yol göstericiliğinde bugüne dair yeni ve özgün maarif kavramları üretmektir. Bu yolda zihin inşamızda izleri olan tarihi şahsiyetlere başvururken, bunların maarife dair fikirlerini parlatmak demek, bu fikirleri modern diye nitelenen, metafizik fobisine tutulmuş, sanayi ve ticaretin esiri olmuş günümüz eğitimbilim (pedagoji) şablonuna sıkıştırmak değildir. Bu fikirlerin yol göstericiliğinde, çağımıza dair bize ait maarif kavramları üretecek yola revan olmaktır. Bu yolun isabetli olduğunu anlamak için, Batı’nın eğitim kavramlarına yakından bakmak yeterlidir. Zira günümüzde, eğitimi metalaştırarak dünyaya pazarlayan ve bununla zihinleri kendisine bağlayan ABD başta olmak üzere Batı pedagojisinin amaç, içerik ve usulleri gibi temel fikir ve felsefelerinde antik Yunan, Roma ve Hristiyanlığın izleri rahatlıkla görülebilir. Bu itibarla, Türkiye Yüzyılına kaldıraç görevi üstlenecek yerli ve milli bir maarifin
temel fikir ve felsefi kaynaklarına, kavram ve kelime gibi malzemeler temin etmek üzere, zihin inşamızda izleri olan düşünürlerin maarife dair fikirlerini bilmek, bugüne taşımak ve bunları günümüze uyarlamak önemlidir. Çünkü ilm-i Vehbi ve ilm-i kesbi bilgilerin dengesine dayalı ecdadın bu mirası, Topçu’nun (0000) işaret ettiği gibi, hareket kuvvetini Kur’an dan alan kadim kaynaklardır. Bize düşen ise, bu kadim kaynaklar ile bugüne dair idraki buluşturup, birleştirerek, Türkiye Yüzyılı idealini desteklemede maarife düşen görevi ifa etmektir. Bu görev bihakkın ifa edildiğinde, maarif yuvalarımız (okullarımız), devlet dairesi olmaktan çıkarak, bilgilendirme yanında, ruh ve sizin de inşa eden birer millet ocağına dönüşecektir.
Bu dönüşüm aslında kaynağını Kur’an ve Sünnetten alan maarifin, milletin medeniyet ve kültür temelleri olan din-felsefe-bilim-sanat ile buluşması ve barışmasıdır. Dün ve bugünü, Doğu ile Batı’yı buluşturan bu barışma, Türkiye Yüzyılını yaşatıp, ileriye taşıyacak olan yerli ve mili zihinlerin inşasında çok önemli olan ortak bir dil ve düşüncenin ortaya çıkması bakımından çok değerlidir. Çünkü Batı’dan farklı biçimde, insanlık ve bizim tarihi tecrübelerimizin mahsulü olan kesbi bilgilere ek olarak, çağı aşan Vehbi bilgiler de içeren bu buluşma ve barışma, bahse konu epistemik esaret zincirlerini kırmak ve bize, çağa ve fıtrata uygun bir maarif ihdası bakımından kıymetlidir. Yoksa yerli ve milli bir maarif için son on yıllarda kaderin
bize bahşettiği ılıman iklimi değerlendiremediğimizde vebal büyüktür. Bu vebalden kurtulmak, memleketimize vefa borcumuzu ifa etmek ve ilmin zekâtını vermek için çıktığımız bu yerli ve milli maarife giden yolda, heves, niyet ve irademize ortak olan tüm yazarlar ile bu kitabın basımına destek veren yayınevi sorumlu ve çalışanlarına minnettarız. Niyet hayr, akıbet hayr inşallah.
Editörler
Prof. Dr. Burhan AKPINAR
Prof. Dr. Behçet ORAL
Prof. Dr. Bayram ÖZER